26 Eylül 2011 Pazartesi

Bir varoluş hikayesi...


"Sorgulama, cehenneme gidersin" ilk duyduğum cümlelerden biriydi bu.

Cehennem, çarpılma, ölüm gibi korkular ile büyütüldüm. Her zaman bir şeylere inanma ihtiyacı duyan, sıradan bir insandım. Zamanında kur'an kursuna giden, tüm namazlarını kılan, oruç tutan bir insandım. Her şey, büyüklerin bahsettiği huzuru, Allah'ı bulabilmek içindi...

Fakat hiç bir zaman bulamadım bu huzuru. Her namazda daha da huzursuz oldum. Dua ederken kendi kendimi saçma buldum, ama inanmaya devam ettim. Bana çocukken izlettirilen, söylenen şeyler yüzünden oluşan gece korkularımı dualar ile bitirmek istedim, olmadı. Sorgulamaya korktum. Dinin bahsettiği güzelliklere odaklandım, olmadı.


Her şey 3 sene önce başladı.
Liseyi bitirmiş, sertifika eğitimi için evimden çok uzağa, İstanbul'a gitmiştim. O yalnız yaşadığım bir sene bana bir çok şey kattı.
"Yazı" ile tanıştım. Hala çok tuhaf gelir bana bu kelime, neyse.
Çocukluğundan beri zaten hayalperest olan ben, okuduğum hikayeler, romanlar ile bambaşka diyarlara gittim. Sonra farkına vardım, insanlar yazabiliyor.

İstanbul'da kaldığım dönem başıma gelen bazı kötü olaylar geldi. Dışardan bakıldığında gerçekten kötü olan bu olaylar, ilginç bir şekilde rahat hissettirdi bana kendimi. Bazı şeylerin farkına varmıştım. İnsanların farkına varmıştım.
Asosyal bir yapım olduğundan mıdır, yoksa küçüklükten beri bana aşılanan öz-güvensizlik, aşağılık kompleksinden midir bilmem, bazı şeylerden hep uzak kaldım. Bir bakıma iyi oldu aslında bu uzak kalmalar. Çünkü üçüncü bir kişi olarak bu olayları gözlemleyebildim. Yavaş yavaş farkına varıyordum. İnsanların, iyiliğin-kötülüğün, gerçeğin farkına...
Uzun bir süre kendimi insanları incelemeye adadım, daha sonra büyük bir adım atarak kendimi incelemeye.
Yaptığım en büyük hata da bu oldu; kendimi incelemek...

Her zaman din ile inanç ile doldurmaya çalıştığım boşluğun farkına vardım. Bu boşluğun nedeninin, içimdeki huzursuzluğun nedeninin farkına vardım. Cevaplanmamış sorulardı aslında içimdeki boşluğun nedeni. Bu sorulardan en büyüğü ise din idi.
Ben neydim, ben kimdim, niye geldim, nereye gideceğim, her şey nasıl başladı, her şey nasıl bitecek, vs. vs. vs.
İçimi kemiren bu sorulara cevap arayamıyordum, korkuyordum. Sorgulamaya cesaret edemiyordum.
Ya da ben öyle sanıyordum. Zaten sorgulamaya başlamıştım ben her şeyi. İnsanları incelemek, zaten bir çok soruma cevap olmuştu fakat farkında değildim.
Korka korka bazı şeyleri araştırmaya başladım...
Bir şeyler okudukça, dinden daha da uzaklaştım. Allah'ı korkudan sorgulayamıyordum fakat dinleri sorgulamak için kendi kendimi kandıracak basit ama etkili bir yol bulmuştum. Okudukça dinden uzaklaşıyor, uzaklaştıkça daha bir huzur kaplıyordu içimi.
İnsanların yazabileceği gerçeği, Kur'an'ın da bir insan tarafından yazılabileceği düşüncem, araştırdıkça daha da güçlendi. İnsanlar her zaman bir şeylere inanma ihtiyacı hissetmişlerdir. Başlangıçtan beri süre gelen dinler, bunun en büyük kanıtıydı. Ayrıca insanların bazı şeylere gözü kapalı inanmaları, cahillikleri bu dinin gerçek bir şey olmadığı düşüncemi kuvvetlendirmişti. Evet, artık olmuştu. İslam dinine tamamen uzaklaşmıştım, fakat bir Allah vardı, sorgulamaya korktuğum. O ne olacaktı ?

Yavaş yavaş farkına bakmıştım. Ben kuranda anlatılan hikayeleri araştırdıkça aslında Allah'ın farkında olmadığım yönlerini görmüştüm. İnsanları incelemem işe yaramıştı, fakat nasıl olurdu ? O Allah'dı. Nasıl bazı özelliklerinin farkına varmıştım. Nasıl kibirli, adaletsiz, egoist bir insan ile aynı özellikleri taşıyabilirdi ?
Bir tanrı insani özellikler taşımamalıydı, hayır bu olmamalıydı. Bu gerçeğin farkına varmam beni rahatlatmamıştı, aksine huzursuz hissettirmişti. Ben dinden uzaklaşmak ile huzur bulmuyordum. Bazı soruların cevabını bulmayla huzur buluyordum. Allah'ın olmaması gerçeğinin yeni sorulara gebe olduğunu nasıl bilebilirdim. Allah'ın olmaması demek, her şeyin başlangıcı ve sonu sorularının bir cevabının olmaması anlamına geliyordu. En önemli sorular, cevapsız kalmıştı. Ben Ateist olamazdım, bazı sorulara sırtımı çeviremezdim. Fakat bir şeyin farkına varmıştım. Din konularında derinlere inildikçe insanı daha da rahatsız eden şeyler ile karşılaşıyordum. Ortada kalmıştım, bir boşlukta... Bir tanrı olmalıydı, fakat bu dinlerin anlattığı tanrı değildi. Evet, artık kabul etmiştim. Bazı şeyleri asla bilemeyecektim. Fakat şanslıydım, Agnostisizm diye bir kavram ile tanıştım. Evet, hala içimde bir boşluk var, fakat en azından artık huzursuz değilim.
Artık dinlerin tamamen placebo'dan ibaret olduğunu öğrenmiştim, ve aslında bir şeylere inanma ihtiyacım yoktu, sadece cevaplara ihtiyacım vardı. Bunun farkındaydım artık