4 Aralık 2013 Çarşamba

"Sorun nedir Dünyalı ?" #blogfırtınası 2.gün

"Sorun nedir Dünyalı ?" dedi Zaphod, dikkatini havanın devasasa bulutlarına çevirirken. (Otostopçunun galaksi rehber)
Almış gibiydi; etrafıma yaydığım buram buram depresif kokuyu...İstemsiz falan da değildi aslında; bu yayma eylemi... Hatta istediğimde, çok iyi gizleyebildiğimi de itiraf etmem lazımdı. Fakat bulutları sadece karayken gören biri, neden aksi için uğraşsın ki ? Neden ? İyi giden bir şeyi bok etme isteği; niyeydi ? Dramaya olan merakımız mı ? İlgiye olan açlığımız mı ? Neden ? Çok ilginç değil mi bu; "Neden ?" sorusu ? "Nedeninin ne önemi var" diye düşünmüyor değilim tabi. Fakat yok mu o içimizi kemiren, başımıza türlü türlü belalar açan merak duygusu... Merakla başlamadı mı zaten; insanları gözlemleme, insanları tanıma düşüncesi...
"İnsanları ne kadar iyi tanıyorsun ?" diye sordum, bu anlamsız karaktere. Cevap alamadım. Cevap alamadığım için de mutluydum. Egolarıma yenik düşüp de kibirli davranmak istemezdim. Ama şimdi düşününce; günün her saatinde, her dakikasında hatta ve hatta her saniyesinde bile, egolarımıza yenik düşüyoruz aslında. Diğer insanlardan farklı olmak için, daha doğrusu özel hissetmek için uğraşıp duruyoruz. Fakat unuttuğumuz bir şey var sanki... Hemen hemen her insan, zaten bunun için uğraşmıyor mu ? Onca insan, aynı şey için uğraş verirken, nasıl daha özel olabilirzki ?

"Sorun nedir Dünyalı ?" ha... "Belki de sorun; Dünyalı olmamızdır. Kim bilir..." dedim, dikkatimi bastıran karanlığa çevirirken...

8 Kasım 2013 Cuma

Çok şanslısın, biliyorsun değil mi ?


Hayat çok zor değil mi ? Baş edemeyeceğini hissediyor musun ? Bunca şeyin çok ağır geldiğiyle ilgili yakınıyor musun ? Sevdin değil mi ? Değer verdin... Verdiğin değeri hak etmediğini anlaman; ne kadar sürdü ? Canını bile verebileceğin arkadaşın, senin canını yaktığında sence üzülmüş müdür ? Attığı kazığa karşı kendini korudun mu ? Koruyamadın mı ? Ne, yoksa öyle bir kazık yiyeceğini düşünmemiş miydin ? Arkadaşlığa, sevgiye; hatta direk insanlığa karşı umutlarını yitirdin mi ? Güvenmenin saçmalık olduğunu anladın artık değil mi ? Peki güvenmeden yaşayabileceğine inanıyor musun ? Bunca şeyi bilmene rağmen, insanların senin canını yakmasına neden izin veriyorsun ? O duyguyu yaşamak, gerçekten de canının yanmasından iyi mi ? Üzgün müsün peki ? Onu kaybetmenin verdiği, yaşattığı acıdan bahsediyorum.

Pişmanlığın oldu mu o kişi ? Peki, bir şansın daha olsa; aynı saçmalıkları yapar mıydın ? Dramaya olan bağlılığının, güzel giden bir şeyi bok etmesine izin verir miydin ? Peki onun için kaybettiğin arkadaşlıkları hatırlıyor musun ? O'ndan önceki hayatını ? O gittikten sonra hissettiğin boşluk; canını yakıyor mu ? O'nun için görmezden geldiğin arkadaşların, yaptığın bencilliği unuttular mı ? Hala sahip olamadıkların, senin için daha fazla değerli değil mi ? Sahip olmak için yanıp tutuştuğun şeyleri, sahip olduktan sonra ne de çabuk unuttun. Sen sadece sahip olamadıklarına bağımlı olmayasın sakın ?

Kendin olmak çok sıkıcı değil mi ? Hiç bir şey kazandırmıyor sanırım. O'nların her duymak istediklerini söylemekten, her görmek istediklerini göstermekten sıkılmadın mı ? Gerçek kişiliğini unutmadın hala değil mi ?

İnsanların seni tanımasına izin mi verdin ? Bunun aptallık olduğunu anladın mı peki ? Seni tanıyan insanların, aslında en tehlikeli olanlar olduğunun farkına vardın mı ? Belki de çoktan darbeyi yedin ha ? Şimdi nasılsın ? İnsanların gerçek seni tanımamaları; sence de gerçek mutluluk getirir mi ?

Herkesten daha fazla derdin var. Herkesten daha fazla acı çekiyorsun. Bütün dünya sana karşı bir oyunun içinde sanki. Dünya sadece senin etrafında dönüyor değil mi ? Diğer insanlardan farklı olduğunu hissediyorsun değil mi ? Özelsin sen, farklısın. Bunlar senin başına gelmemeliydi değil mi ?

Hala anlamadın mı ? Anlamadın demek... Çok şanslısın, biliyorsun değil mi ?