24 Ocak 2012 Salı

Mezar ziyareti

Uzun bir iç çatışmanın sonunda Agnostizm'i seçip, sonunda biraz olsun huzur bulmuştum. Müslüman iken kafamı karıştıran, beni rahatsız eden, gereksiz vicdan azabı duyduğum her şey, dinden koptuktan sonra kaybolmuştu.

Yapı olarak bu tarz önemli kararları insanlarla paylaşan biriyim. Fakat yapmamam gerekiyormuş. Annemin sürekli "kim senin aklını çeliyor", "Allah ıslah etsin seni" vs. cümleleriyle uğraşıp durdum. Sadece annem de değil, çevremdeki bir çok kişi beni dine getirmeyi kendilerine görev edinip, sorduğum soruların çoğunu cevapsız bırakıp, sadece çok düşünme bunları demekle yetindiler. Bu ve bunlar gibi bir çok saldırıdan sonra artık eskisi kadar rahatsız edilmiyorum sevgili din sahipleri tarafından. Ha geçen gün annemin suratıma bağırarak "Allah'a inanmadığın için bunlar başına geliyor" diye kurduğu saçma sapan cümleyi görmezden geliyorum.

 Neyse konumuz o değil zaten. Her zaman mezar ziyaretlerinde kendimi kötü hissetmişimdir. Herkes dualarla, mezarı okşamalarla falan, ölüyle kurdukları paranormal iletişimi ben hiç bir zaman yapamamıştım. Fatiha okuyup, mezara boş boş bakarak durmuşumdur. Dinden koptuktan sonra uzun bir süre mezarlardan uzak durdum. Bayram sabahı toplu yapılan mezar ziyaretlerini unutmuştum tabi.

 O topluluğa karışmayayım diye bir köyden diğer bir köye yürüyerek gitmeye karar verip yola koyulmuştum. Uzun bir yoldan sonra babamın mezarına varmıştım. Neyseki topluluk gitmişti ve mezarın başında bir ben vardım. Öylesine bir tur atmak için gelmiştim aslında mezarlığa. Ama gel gör ki tuhaf duygular sardı dört bir yanımı. İlk defa o zaman bir şeylere inanma ihtiyacı hissettim.  Babamın bedeni orada yatıyordu. Bir şekilde beni duymasını istiyordum, fakat duymayacağını biliyordum. Dinden kopmamışken, hissetmesem bile beni duyduğunu düşünmek bir şekilde rahatlatıyordu beni. Hiç bir şekilde bir dine inanmayı isteyeceğimi düşünmemiştim. Mezarın etrafında bir kaç tur atıp, sürekli mezara bakıyordum. Ne yapacağımı, nasıl davranacağımı bilemiyordum. Bir yanım mezarın başına oturup, bir şeyler söylemek zorunda hissederken, diğer yanım da bunun saçmalık olduğunu, yoluma devam etmem gerektiğini söylüyordu. Yaşadığım tuhaf vicdan azabının nedenini de bir türlü anlayamamıştım. kulaklığımı takıp, düşünmemek için kendimi zorladım. Mezardan biraz toprak alıp, yola koyuldum. Aldığım toprağı yavaş yavaş bırakmaya, elimden kayıp gidişini izlemeye başladım. Niye böyle bir saçmalık yaptığımı bilmiyorum, belki olaya dramatik bir hava katmaya çalışıyordum, bilemiyorum.

 O gün, bir şeyler hissettiğim son gündü. Artık ölenlere karşı bir şey hissedemiyorum. Ölen biri için diğer insanlar gibi üzülemiyorum. Acılarını paylaşabilsem diye düşünüyorum ama her biri öldüğünde eve kapanıyorum. Yakınını kaybeden kişiyi teselli etmek zorunda hissediyorum ama cümleleri bir türlü ağzımda t oparlayamıyorum. Olmuyor, niye bilmiyorum, sadece olmuyor işte...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder